“YEREL AKIL”

Bu ara ağzımızda iki çift laf dolaşıyor. “Yabancı sermaye kaçıyor” ve
“Hadi Millileşelim”

Aslında boşa dolaşmıyor ama “yabancılar” kaçıyor yani hiçbir organik
yada inorganik bağ kurmamış, birbirini besleyen politik ve ticari
sebeplerden kaçan kaçıyor. Giren yok mu? O da var. Giren de politik
sebeplerden, emerging market avantajlarından faydalanmak için yani
“ucuza satın alıp, pahalıya satmak için”. Yani bir nevi kiracı değişiyor
ama kararı veren ev sahibi değil. İşte problem de bu zaten. Borsa’ya
yabancı geliyor diye sevinen, manipülasyon olunca ah, vah çekiyor. Bu
demek ki manipülasyona açık bir pazara, güvenlik olmadan giren serseri
ne yaparsa. Gelen de onu yaptı gitti..

Bu durumda benim gibi düşünenler için can alıcı nokta şu: NEDEN
MİLLİLEŞEMİYORUZ?!
En iyisi en baştan başlamak.. Türkiye’ye yabancı sermaye girişi olduğu
zaman yönetim ve denetleme için bir “danışmanlık şirketi” belirleniyor.
Elde her zaman olduğu gibi iki seçenek var. Yerli mi Yabancı mı? Sizin
de bildiğiniz gibi şüphesiz YABANCI. Elde var bir.

Millileştirdiklerimize başlamadan %100 milli kamu kurumlarını düşünelim.
Bunlar Varlık fonu ve hisse sahibi olduğu şirketler, SPK, BİST, TMSF vb.
Sizce bu kurumlarının finansal değerlemesini, bağımsız denetimini ve
danışmanlığını kim yapıyor yani en özellerini gören kim? Meşhur Big Four
ve Türevleri desem, çıkarabildiniz mi?

O zaman çıkarmanıza biraz yardım edeyim. Big Four yani Dört Büyük, az
sonra detaylı anlatacağım ağırlığı İngiliz merkezli, Hollanda ve
Amerikalı şirketlerden oluşur. Şimdi tahayyül edin. Para YABANCI,
danışman YABANCI; para YERLİ, danışman gene YABANCI hatta para, kamu
varlığı. Yani size danışmanlık, rehberlik yapan, “en özelinizi bilen”
firma YABANCI. Şimdi olayı biraz daha detaylandıralım. Ernst&Young,
İngiliz merkezli bir danışmanlık şirketi. KPMG, Hollanda merkezli. Price
WaterHouse, İngiliz merkezli. Deloitte, Amerika merkezli. Crowe Howarth,
Amerika; Grant Thornton, İngiliz vb. Bunları kim getiriyor ki en
özellerimizi inceleyebiliyorlar, sadece “global” olmak yeterli mi? Elde
var iki.

Başlığımız “Lokalize Olmak”. Bir düşünelim uluslar arası firmalara yerel
danışmanlık veren firmalar, o ülkeye nasıl adapte olur, lokalize olur?
Doğru cevap, Büyükelçiliklerin Ticaret Müşavirlikleri. Müşavirlikler ile
sürekli işbirliği, karşılıklı bilgi temini ile pazara adapte olunur.
Elçilik aracılığı ile kamu ve özel kurumlar(ülke ile ticareti olan) ile
sürece başlanır. Yabancı kültürlü, yerli çalışanlarla da lokalizasyon
sağlanır. Siz zannediyor musunuz ki, bu şirketler buraya, hep sıfırdan
şirket kuruyor! Türkiye’de hali hazırda kendi çapında faaliyet gösteren
şirketler, devletten ve prestijli özel sermayeli kurumlardan danışmanlık
alabilmek için “Markaya İhtiyaç Duyuyor” yani dört büyük vb. şirketlerin
çatısı altına giriyorlar. Eee yani bunlar, Milli diyecekseniz ama bu
şirketlerin hepsi merkeziyetçi yönetime sahip. Yani burada kuş uçsa,
kanat sesi merkezde duyulur.

Siz hiç “bilgiyi çal ama kültürü alma” konulu Japon prensi hikayesini
duydunuz mu? Zamanı geldiğinde onu da anlatırız. .

Neden global marka olamıyoruz! Devletin desteği olmadığından mı, ticari
prensipleri esnete esnete artık tutmadığından mı yoksa destek ve teşviği
katma değer yaratmaktan çok, nakit dar boğazına çare olarak görüp buhar
edenlerden mi yada kâle alınmadığı için kırgın bir şekilde yurt dışına
gidip, yatırımlarını büyüttükten sonra Türkiye’ye gelip, gene Milli
idealleri sebebiyle büyüyenlerden mi. Neden yapamıyoruz? Tasavvur edin
bir araç, normalden çok yakıt tüketiyor. Bu araca yakıt doldurmaya devam
mı edersiniz, teknik servise mi gidersiniz yoksa direk aracı mı
değiştirirsiniz ? Evvela hata kaynağını bulmak lazım der gibisiniz.

İşte asıl mesele bu. Yerli sermaye diyoruz yabancı rehber seçiyoruz.
Devlet, destek mekanizmalarını limitsizce çeşitlendiriyor ama hedef
şirkete nadiren ulaşılıyor. İYİ ÖLÇMEK, İYİ PLANLAMAK, İYİ YÖNETMEK, İYİ
KONTROL ETMEK LAZIM diyoruz ezberden şiir okuyor, global ağlı olduğu
için yabancı danışmanları takip ediyoruz Yani ne yapmak lazım,
mekanizmayı bakıma çekmek lazım. Global bir rehber, global rehberler
yaratmamız lazım. Danışmanlık şirketlerinin ağırlıklı menşeine sahip
İngilizlerin dediği gibi “Atı suya götürebilirsin ama ona suyu
içiremezsin”. Ne o suya gitmek lazım, ne o suyu içmek lazım çünkü giden,
içer..

Yazar: M.Fatih YüCEL